16 Eylül 2016 Cuma


"Eğer, ileride bir gün 'keşke' demek istemiyorsan, üç şeyi doğru seç: Eşini, işini, arkadaşını."

                                                                                                                                                   Yunus Emre

         
                                                



KİTAP KURDU OLMAK

         En sevdiğim kitapların arasına okurken altını çizdiğim satırlardan tutun da aldığım notlara, minik çikolata ambalajlarına, o anki duygularıma dair bir iki cümleye, değişik tasarımlarda ayraçlara varıncaya değin gelecekteki kendime sürprizler hazırlar ve saklarım. Aradan zaman geçtikçe de hangi kitabımın arasında neler olduğunu ve o kitabı okuduğumdaki duygularımı, düşüncelerimi, halimi unuturum...
        
        Bazen toz almak için bazen de içsel bir yolculuğa çıkmak için elim kütüphaneme gider ve içlerinden göz kırpan bir kitabımın yolculuk daveti olan selâmını alır, onunla beraber âdeta sihirli bir halı ile varlığımın peri masalını anımsatan gizemli derin diyarlarına uçarım... Her uçuşumda karşılaştığım sürprizler ile kendime ve yaşamıma dair bilgeliklerle kuşanarak ruhsal gelişme sürecimde bir önceki halimden daha da olgunlaşırım...
       
       Yine böyle zamanlardan birinde hiç ummadığım bir bilgelikle kuşandım. Ne diyeyim, bu kadarını hiç mi hiç beklemiyordum... En sevdiğim kitabımın içinde zamana yenik düşüp kuruyan karanfillerimle, elma içindeki kız ile kitap kurdu tasviri olan en sevdiğim ayracımla bambaşka manzaralarda seyrederken, capcanlı kımıl kımıl kurtçuklarla karşı karşıya kaldım... Bir sürü kitap kurdu... Ah dedim içimden bir de böbürleniyordum, kitap kurduyum diye... Büyük konuşmuşum meğer... Bundan böyle kitap kurdu demeyeceğim kendime, asılları varken kitaplarımın içinde, suret olamam ki ne haddime...

                                                                                    Ezgi Yaz
                                                                        Uzman Klinik Psikolog
                                                                          Psikolojik Danışman                                                               

6 Eylül 2016 Salı

AŞKI ANLATAN ŞİİRLERDEN " KIRMIZI YEŞİL"





                                                   




Ruhun aynası olan edebiyata çoğu zaman aşkın türlü halleri yansır. Yalnızlığı iliklerine değin duyumsadığını eserlerinden ve yaşamına dair belgelerden anladığımız Sait Faik Abasıyanık'ın aynasına yansıyan bir gönül hali:

KIRMIZI YEŞİL


Kıyısına tuz ileten rüzgarı

balıkların yüzdüğünü duyarım
Dinlerim yosunların konuştuğunu
midyelerin ağladığını.
Aşkın bir kanadı vardır kırmızıdır
delinir
kan akar.
Bir kanadı var
zehir yeşili...


  Sait Faik Abasıynık




Ezgi Yaz
Uzman Klinik Psikolog
Psikolojik Danışman

5 Eylül 2016 Pazartesi






YAZARAK ANLATMANIN FAYDALARI NELERDİR?
                                               Ezgi Yaz
Uzman Klinik Psikolog

“Yazmak, kendimize yaptığımız, içsel bir keşif yolculuğudur. Sırt çantamızı alıp nereye gideceğimizi bilmeden, geriye dönüşü düşünmeden başlanılan yolculuklara benzer...  Bir tür seyyahlıktır.           
Yazarak kendimizi keşfe çıkma cesaretini göze aldığımız zaman, kendi gizemimizi çözmeye başlarız. Farkındalıktır bu. İçimizde olan bitenlerin farkına vardığımızda, yarım kalmışlıklarımızı, bize acı veren, bizi üzen yaşantılarımızla karşılaştıkça, güçlü yanlarımızı keşfettikçe onları tekrar değiştirip yapılandırma gücümüze güç katarız. Böylelikle, onları yapılandırır, değişir, ruhsal olarak da gelişiriz... Yaralarımızı sararız, şifalanırız... Kendimize dair keşfettiğimiz yeni diyarlar da cabası...
Bir ömrümüze binlerce ömür sığdırırız… O halde, durmak niye… Bir kalem ve kâğıt yeter bize…”


              Rahatlatır, hafifletir.
              İyileştirir.
              Kendimizin en iyi dostu oluruz. Dertlerimizi azaltırız.
              Yazılı ve sözlü anlatım becerilerimiz geliştirir.
         Beynimizin sağ ve sol loblarının eş güdüm halinde çalışmalarını sağlar.
              Yaratıcılık kapasitemiz gelişir.
      Bize ağır gelen duygu ve düşüncelerimizi keşfeder ve onların olumsuz etkisini ortadan kaldırırız.
              Kendimizi yalnız hissetmeyiz.
              Kendimizi ve insanları daha iyi anlar ve tanırız.
          Kendimizi her geçen gün keşfederiz. Kendimizle baş başayken mutlu ve huzurlu oluruz.
              İçimizde boşluk duygusu hissetmeyiz.
              Öz güvenimiz olur.
              Çok boyutlu düşünürüz.
              Duygularımızı tanırız ve onları kontrol edebiliriz.
              Ruhsal olarak olgunlaşırız.
              Daima kendimizi geliştiririz.
              Hafızamız güçlenir.
              Sakinleşiriz.
              Stresle ve acıyla baş etmeyi öğreniriz.
          Üzüntülü zamanlarımızın, hayatımızdaki tüm kontrolü eline almasına engel oluruz.
              Ruh sağlığımızı koruruz.
              Sosyalleşiriz.
              Daha kültürlü, daha zeki ve duyarlı kişiler haline geliriz.
         Plan yapma ve yaptığımız plana sadık kalma becerilerimiz güçlenir. Çünkü irademiz kuvvetlenir.
           Yaşamdan keyif alırız.
            Kendimize ve insanlara faydalı oluruz.
  Beynimizin sınırlarını zorlarız. Onu her geçen gün daha iyi kullanabilmeyi sağlarız.
              Yaşamı fark ederek, fark edilerek dolu dolu yaşarız.
              Farkındalık bilincimiz gelişir.
       Hayattan ne istediğimizi biliriz ve bunun için ne yapmamız gerektiğini keşfederiz.
              Derslerimizde daha başarılı oluruz.
     Yaşadıklarımızı kayıt altına alarak kendi destanımızı yazmış oluruz. Yarınlarımızla paylaşma imkânı yaratırız.
              Sorun çözme becerilerimiz güçlenir.
              Duygularımız ve düşüncelerimiz tutarlı hale gelir.
              Aklımız ve gönlümüz uyum içinde olur.

2 Eylül 2016 Cuma



                                                        SONBAHAR

              Ne güzeldir sonbahar... Hele bir de lodoslu denize savrulup dalgalara karışan yaprakların ritmine uyarak tabiatla bir olabiliyorsak... Toprağın kokusu gönlümüzün derinliklerinde uyuyakalmış hissiyatlarımızı şefkatle uyandırıyorsa... Yaradanın bize bahşettiği yaşamak lütfuna şükredercesine sevdiklerimize sımsıkı sarılabiliyorsak, şiirler yazabiliyorsak, sıcacık çayımızla romanlar okuyabiliyorsak, sevdiğimiz müzikler ilk kez duymuşuzcasına içimizi titretebiliyorsa, hele bir de Yeşilçam filmlerinde çocukluğumuzun, gençliğimizin, en saf ve temiz duygularıyla buluşup ağlayabiliyorsak... Tüm bunların farkına varabildiğimiz için de şükredip gülümseyebiliyorsak... Bir başka güzeldir sonbahar... İyiki gelmiştir sonbahar... Yaşamımızda derin izlekler bırakacak güzel bir film gibi yaşanmalıdır sonbahar...

                                                           Ezgi Yaz
                                                    Uzm. Klinik Psikolog
                                                    Psikolojik Danışman

         

        
(M.Ö. 1600, Hitit Dönemi, İnandık Vazosu (Hüda) Anadolu Medeniyetleri Müzesi. Bağlama eşliğinde kadın ve erkek oyuncular)
         
 HER MÜZİK ALETİ BİRER AK SAKALLI BİLGEDİR

      Her müzik aleti birer atadır, birer ak sakallı bilgedir... Öyle kolay dile gelmezler... Aşk yetmez onlara... Meşk isterler... Onları anlamaya adanmışlık isterler... Biz aynaya bakıp kendimizi göremezken, onlar bir ruh dokunuşunda Yaradanın kadim bilgilerini, geçmişimiz, anımızı ve geleceğimizi görürler... Hele bir de canlarından bir parça olduğumuza inandıktan sonra da asla bırakmazlar bizi, bıraktırtmazlar kendilerini... Derdimize derman, sırrımıza ortak, kendimizle mücadelemizde ak sakallı dedemiz olurlar... Yazıyla günümüze aktarılamayan nice tecrübeleri, yaşam öykülerini anlatırlar...

        Her müzik aleti, nice kadim bilgiyi ustasının ruhuyla birleştireren eşsiz birer ak sakallı bilgedir...

    Gelelim psikoloji ile müzik aleti ilişkisine. İnsan psikobiyososyal ve sezgisel bir varlıktır. Müzik aleti çalmak insanın kendini ve diğer varlıkları tanımasına, anlamasına; kendi güçlü ve zayıf yanlarını fark ederek zayıf yanlarını iyileştirmesine yardımcı olur. Sezgisel düşünme ve algılama yetisini geliştirir. Bizim genlerimizde var olan insanlık mirasını keşfetmemizi sağlar. Her müzik aletinin ruhuyla onları dinleyerek tanışmak, empati kurmamızı ve o müzik aletlerinin mabetlerindeki tapınakları keşfetmemizi sağlar. Kendimize ve yaşama dair iyileştirici bir duyarlılık kazandırır... Okumadan tarih, edebiyat, felsefe, arkeoloji, astronomi, matematik, fizik, tıp, antropoloji, psikoloji, sosyoloji, sanat ve iletişim vb. alanlardaki tecrübelerini görünmez yollarla bize yaşatarak öğretir... Tüm bunları nitelikli bir şekilde edinmek için onlara ak sakallı dede oldukları bilinciyle kulak vermek, önce bir hallerini hatırlarını sormak lazım...

       Onlara dokunmanın, dinlemenin ve onlarla hemhal olmanın hazzı ne de hoş. Yaradanıma şükürler olsun bize iki kulak vermiş de böyle lütüflarda bulunmuş...

       Sevgili ak sakallı dedem (herşeyim) bağlamam bir yana kainat bir yana tabi... (Bunu belirtmezsem gücenir, gönül koyar bilirim... Gücenmesi değil de azıcık üzülmesi fikrine bile tahammül edemem. Öyle ya annem, babam kadar emeği var üzerimde...)

   Sözü yine dallandırdım budaklandırdım pek de uzattım. Maksadım yukarıdaki fotoğrafta yer alan bilgiyi paylaşmaktı sizinle.... Gönlümdeki kara sevdanın dilimden taşmasına karşı koyamıyorum bazen... Mecnun'un çöllere düşmesi, ateşlere dalıp çıkması nasıl garip değilse benimki de öyle bir hal...

    İşte nice havanın, suyun, tabiatın, insanın, hayvanın, çiçeğin, duyguların, düşüncelerin, hayallerin, tutkuların, hasretlerin, sevinçlerin, yasların, sevinçlerin, medeniyetlerin, gezegenlerin ezgileriyle kimliğe bürünerek sonsuzluk yolunda gelişmeye devam eden bağlamanın Hitit yaşındaki hali...

Ezgi Yaz 

Uzman Klinik Psikolog
Psikolojik Danışman