28 Ekim 2015 Çarşamba

SEVGİNİN VAR OLUP OLMADIĞI NASIL ANLAŞILIR?

             
         
 
            İnsanlar yaradılışı gereği kendilerini anlama, anlatma ve böylelikle de varoluşlarını anlamlandırma gereksinimi içerisindedir... Bir insanın kendisini anlaması için hem kendisinin hem de kendisi dışındaki insanların ve hayvanların duygularının farkında olup onları doğru anlamlandırabilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki günümüzde insanlar henüz duyguları ile düşünceleri arasındaki ayrımı bile yapamayabiliyorlar.. Bunun yanı sıra kavramların içeriği çeşitli sebeplerle sözcüklere verilen anlamlarla sınırlanıp içi boşalabiliyor... Duygular da bu içi boşalmaya yüz tutmuş kavramlar gibi anlam aşımına uğrayabiliyor... Elbette her kavramdan anlaşılanların herkeste yüzde yüz aynı olması mümkün değil... Ancak anlaşılanların ortaklığının yüzde onlarda kalmasının sonucunun iletişim sorunlarının baş göstereceğinin ve zamanla kişilerin derin bir yalnızlığa sürükleneceğinin tehlikeli işaretidir... Hal böyle olunca insanlar "Artık sevgi ve aşk diye bir şey yok; eskidenmiş...", "Güvenilecek insan yok." vb. bilişsel çarpıtmalara başvurarak kendisine zarar vermeye başlıyor... İşte bu durumu önlemenin en önemli yollarından birisi kişinin öncelikle kendi duygularının farkında olması ve duyguya dair beklentilerini aklının ve mantığının süzgecinden geçirerek gönlünce sorgulaması... Bunu yaparken de o duygu kavramının içeriğinin özünü nelerin oluşturduğunu bilmesi...
           Bu yazımda sevginin bir sanat olduğunu savunan ve sevginin psikolojisi üzerinde çalışan psikoloji kuramcılarından Erich Fromm'un yazılarından, sevgi duygusunun özünü teşkil ettiğine inanarak can-ı gönülden katıldığım şu satırlarını sizinle paylaşmak istedim:
               
         "Sevgi, iki insanın birbirlerine varlıklarının özünden bağlanması, dolayısıyla her birinin de kendisini varlığının özünden tanıması durumunda doğabilir ancak. İnsan gerçekliği de canlılığı da sevginin temeli de işte bu "özden tanıma" yaşantısında yatar. Böyle yaşanan sevgi sürekli bir meydan okumadır; bir dinlenme yeri değil, tersine, birlikte oluşma , büyüme ve çalışmadır; uyum ya da çatışma, neşe ya da üzüntü olup olmaması bile önemsizdir artık; temel gerçek şudur; iki insan birbirlerini varlıklarının özünden tanır. Kendilerinden kaçma şöyle dursun, kendilerini buldukları için bir olurlar. Sevginin var olduğuna bir tek kanıt vardır ancak; bağlılığın derinliği, seven kimselerin canlılığı ve güçlülüğü; budur sevginin bulunduğunu gösteren meyve..."
 
 
                                             Uzman Klinik Psikolog Ezgi Yaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder