27 Aralık 2015 Pazar


 
 
 
YAZMAK İLE ZİHİNDEKİ DÜŞÜNCELERİ DÜZENE SOKMA EĞİLİMİ ARASINDAKİ İLİŞKİYE DAİR
 
İnsan, güven ihtiyacından ve var olma gayesinden olsa gerek; belirsizliğe tahammül edemez... Yaşamındaki her şeyin kontrolünün elinde olmasını ister. Bunun bir göstergesi de insanın ruhsal olarak zihnindeki düşünceleri düzene sokma eğilimidir. Bu yüzden de insan, varlığını algıladığı her şeyi zihninde bir düzen halinde sınıflar. Zihinsel gelişimle birlikte gelişen bu sınıflama aynı zamanda dil gelişimine paraleldir.
 
"Dil hem algısal süreçleri etkiler, hem de belli tür düşüncelerin daha kolaylıkla ifade edilmesini sağlar. Fakat dil, düşüncenin içeriğini de bütünüyle belirleyemez; önemli bir algısal olay varsa ve bu olayın mutlaka sözle ifadesi gerekiyorsa, düşünce kendisine yeni bir kelime, bir kavram yaratarak yeni kavram ifadesini bulur. Böylece dil ve düşünce birbirlerini karşılıklı  sürekli olarak etkiler. (Cüceloğlu, 2009, s. 214). Dil ve düşünce birbirleriyle etkileşerek birbirlerini somutlar.
 
İnsan, yaradılışı gereği düşüncelerini düzene sokma eğilimine sahiptir ve zihnindeki düşünceleri düzene sokamazsa kendisini huzursuz hisseder, kaygısı artar, duygularının ve düşüncelerinin hatta davranışlarının kontrolünü kaybetmeye başlar. Çünkü yazmak, zihni sağlıklı bir analitik düşünce sürecine sokma işlevselliğine sahiptir...
 
İnsanın yaşadıklarını anlaması, anlamlandırması için de varlıkların dilde ve zihinde karşılığını bulmak ön koşuldur. Ancak zihinde somutlaşan kavramlar , düzen dahilinde olmadığı zaman  insan, hayatında olan biteni anlamlandıramaz.
 
İnsan, yaşadıklarını anlamak ve anlamlandırmak için de zihnindeki düşüncelerini düzene sokma gereksinimi duyar. İnsanın, düşüncelerini somutlayarak var etmesinin yollarından birisi de onları yazmaktır. Bu yüzden insan yazma gereksinimi duyar.
 
İnci Aral'ın yazmak için söyledikleri şu sözler de yukarıdaki anlatılanlara bir örnek teşkil etmektedir:
 
"Şimdi durup kendime bakıyorum da bir şeyler süzülmüş, ayrışmış, hiç bir şeye şaşmama günlüğü gelmiş üstüme. Deneyim denen şey olmalı bu. Zaman aşındıran, bozandır ama bu bozulmayı bir biçim değişikliği, yenilenme, gelişme, dönüşüm olarak da görmek olasıdır." (Aral, 2004, s. 13) Burada düzülen her şey zihninde yazdıkça düzene sokulan düşüncelerdir. Kendisini yenileyen, dönüştüren ve geliştiren bir şeydir.
 
Kazım Karabekir'in "Hayatım" adlı eserinden onun yazma gereksinimini oluşturan etkenlerden birinin zihnindeki düşünceleri düzene sokmak olduğu görülmektedir:
 
"Daha rüştiye (ortaokul) sıralarında iken hayatımı yazmaya başladım. Başıma gelenleri muntazaman kaydetmekle lezzet duyuyordum. Sonraları günü gününe hayatımı not etmeye başladım." (Karabekir, 2008, s.19)
 
Ruhun aynası olan edebiyattan ise Pınar Kür'ün  "Küçük Oyuncu" romanındaki Semra yazma gereksinimini şöyle açıklar:
 
"Anlatmak zorundayım. İçimdekileri bir biçime, bir sıraya, bir düzene sokmak zorundayım." (Kür, 1985, s.9) Burada görüldüğü gibi Semra'nın yazma gereksinimini oluşturan etkenlerden birisi zihnindeki düşünceleri düzene sokma gereksinimidir.
 
Sözün özü yazmak varlığın göstergelerle somutlanmasıdır. İnsan zihnindeki düşünceleri düzene sokmak için yazma gereksinimi duyar ve yazmak zihinsel işleyişi belli bir düzene sokar.
 
                                            Ezgi YAZ
                                   Uzman Klinik Psikolog
                                     Psikolojik Danışman
 
Kaynak: Ezgi Yaz, Yüksek Lisans Tezi, 2015, Yazma Becerisinin Gereksinim Haline Dönüşmesini Sağlayan Etkenler ve Bu Etkenlerin Türk Edebiyatından Örneklerle Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder